Bu görüşme, “Yardımın Silahlandırılması: Suriye Rejiminin İnsani Yardım Sektörünü Kontrol Etme Yöntemleri” adlı rapor için, Esad kontrolündeki Suriye’de faaliyet gösteren 29 Suriyeli ve uluslararası STK ve BM kuruluşunun çalışanları ve yöneticileriyle yapılan 45 görüşmeden biriydi. Yaser (gerçek adı değil) daha önce Suriye’de bir Birleşmiş Milletler kuruluşunda çalışıyordu.

Görüşmenin aslı daha uzun olmasına rağmen yayınlanmak üzere düzenlendi. Verilen tüm cevaplar kelimesi kelimesine kaydedildi.

Çalıştığınız organizasyonun türü ve pozisyonunuz neydi?

Suriye’de çalışan BM kuruluşlarından biriydi.

İşiniz sırasında, çalıştığınız kuruluşun çalışmalarına herhangi bir devlet müdahalesi yapıldığını fark ettiniz mi? 

Evet, rejim tarafından nüfuz sahibi isimlerin istihdam mekanizmalarına doğrudan müdahale ettiği olaylar duydum. Bu genellikle orta idari ve yürütme derecelerinde yaşanıyordu, ancak teknik ve yüksek idari karar verme derecelerinde çok nadir oluyor.

Yöneticiler genellikle yabancı olduğundan, yüksek idari derecedeki müdahaleler farklı oluyor ve buradaki müdahale her zaman seçili uyruklardaki kişileri tercih edip, onlara çalışma ikamet izni verme şeklinde oluyor. Rejim müdahalesine veya yolsuzluğa karşı herhangi bir tepki verilmesi durumunda ikamet izni hemen iptal ediliyor.

Bu müdahalenin ana kaynağı neydi, nereden geliyordu ve genel olarak kabul ediliyor muydu?  

Müdahaleler genellikle örgütün çalışmalarını denetleyen devlet kurumundan (yüksek idari düzeyde Dışişleri Bakanlığı) ve işe alım konusunda güvenlik kurumlarından geliyor. Bu kuruluştaki çalışanlar, genellikle doğrudan tehdit, tutuklama veya güvenlik tacizi veya işlerini kaybetme korkusuyla bu tür müdahaleleri kabul ediyor.

Kuruluşunuzdan sağlanan fon, nüfuzlu kişilere veya taraflara (güvenlik, askeri, siyasi vb.) ait belirli kuruluşlara mı yönlendirildi? 

Çalıştığım kuruluşla doğrudan teması olan bazı örgütler, askeri yetkililerin destekçileri olarak biliniyorlar ve Suriye rejiminden mağdurların ailelerini doğrudan destekliyorlar, örneğin “Al-Areen” Derneğinin yanı sıra, “Al-Bustan” ve Rami Makhlouf Derneği de var. Bu iki dernek, hükümetin kırmızı çizgisi olarak kabul ediliyor ve bir şekilde bağışçılara dayatılıyor.

Deneyimlerinize dayanarak, insani yardım alanında çalışan BM kuruluşlarındaki yolsuzluk düzeyini, yüksek ile düşük arasında nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Çalıştığım BM kuruluşu da dahil olmak üzere yolsuzluk düzeyi orta ile yüksek arasında bulunuyor.

Kuruluşunuzdaki yolsuzluk düzeyinin orta ile yüksek arasında olduğunu düşünüyorsunuz, peki yaşandığını düşündüğünüz yolsuzluk vakaları nelerdir? 

Esas olarak yolsuzluk finans sektöründe, yani özellikle satın alma yoluyla lojistik bölümünde. İşe alım sürecindeki yolsuzluğa ek olarak, yardım almaya uygun olmayan yararlanıcıların seçiminde de büyük bir kayırmacılık ve yolsuzluk söz konusu.

Uluslararası ve Suriye menşeli STK’lardaki yolsuzluk düzeyini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Yerel kuruluşlarda yolsuzluğun çok daha yüksek olduğu aşikar, çünkü birçok yerel kuruluşa, Suriye rejimine bağlı olanlara ve Suriye ordusunun mağdur ailelerine nakit ve malzeme olarak doğrudan hizmet ve yardım amacıyla ruhsat verilmiştir. Bu amaçla kurulmamış olsalar bile, bu kuruluşlar işlerini verimli bir şekilde yürütmek için gereken idari yeteneklere, sistemlere ve kaynaklara sahip değildir.

Rejim kontrolünde bulunan bölgelerdeki insani yardım projelerinin uygulanabilirliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Uygulanabilirlikleri çok zayıf Proje seçme ve tasarlama mekanizmalarının yanı sıra, hedef bölgelerin seçiminde objektif olunmaması durumu var, bu da genel olarak herhangi bir projenin etkisini zayıflatıyor. Birleşmiş Milletler’in Suriye’deki insani yardım hakkında yıllık bir rapor (HNO) yayınladığını ve bu rapora bakarak yardım dağıtım bölgelerindeki kayırmacılığın açıkça ayırt edilebileceğini belirtmek gerekir.