Yazan Sohaib Boushi

Mültecileri ve onların kötü durumlarını anlatma konusunda medyanın çok büyük bir sorumluluğu vardır. İlk prensip, her zaman “zarar verme” olmalıdır; habercilik, hiçbir zaman haberin konusu olan mültecilerin hayatını tehlikeye atacak ya da onlara zarar verecek şekilde yapılmamalıdır. İnanıyoruz ki Deutsche Welle, Avrupa ve diğer ülkelerden Suriye’ye dönmeye zorlanan Suriyeli mültecilerin yüzleştiği tehlikelere katkıda bulunan kusurlu, bağlamından kopmuş ve yanıltıcı haberi ile bu sınavı geçememiştir.

10 Temmuz’da, Deutsche Welle, Suriye’yi terk edip Avusturya’ya gelen ve daha sonra Şam’a hiçbir engel ya da sorun yaşamadan geri dönen Nour isimli Suriyeli bir kızın eşlik ettiği bir video yayınlamıştır. Kızın Suriye’den ayrılışı, Avusturya’da kalışı ve Beşar Esad’ın rejimi altındaki korkunç Suriye gerçeğinden etkilenmeden evine güvenli bir şekilde dönüşü zengin bir kültürel ve kişisel gezi olarak betimlenmiştir. Video, Türkçe de yayınlandığı için yalnızca Almanya’da yaşayan Suriyeli mülteciler arasında değil Türkiye’de yaşayan mülteciler arasında da büyük bir hızla yayıldı. Haber, özellikle Türkiye’de olumsuz ve düşmanca yorumlara yol açarken, gören Suriyelileri şok etti. Yaklaşık olarak 4 milyon Suriyeliye ev sahipliği yapan Türkiye’de videoya verilen ortak tepki, “bakın Suriye ne kadar güvenli, neden Suriyeli mültecileri ülkemizde tutmak zorundayız ki?” oldu. Suriye’deki durumun, Türkiye’deki kişiler ve Suriye’yi takip eden herkes tarafından bilinenden çok farklı olduğuna inandıkları için suçlanamazlar. Video, evlerini terk etmeye zorlanan Suriyelilerin büyük çoğunluğu için var olmayan paralel bir gerçeklik ortaya koymaktadır.

Almanya’daki mülteci kamplarından birinde tercüman olarak çalışan ve Berlin’de yaşayan Mariam[1], “Suriye güvenlik güçlerinin bana ve aileme uyguladığı şiddet ve zulüm nedeniyle ülkemi terk etmek zorunda bırakıldım. Ben Suriye’yi bırakıp Almanya’ya müzik eğitimi almak ya da şarkı söylemek için gelmedim, hayatımı kurtarmak için kaçtım. Aynı güvenlik güçlerinin uygulamalarından dolayı ülkeme geri dönemem,” diyor. Orada, 25 yaşından büyük olmayan, hepsi de Suriye rejim güçleri tarafından tecavüze uğramış ve bir takım kişilerin yardımıyla Almanya’ya gelmiş 3 kız vardı. Bu kızların işkenceye, tehdide maruz kaldığı ve tecavüze uğradığı bir yere geri dönmeleri nasıl güvenli olabilir? Suriye güçlerinin tehdidinden ve adaletsizliğinden yalnız ya da aileleri ile kaçmak zorunda kalan Suriyeli kızlara bu pembe tablonun sunulması basın için yüz kızartıcıdır. DW haber ajansındaki kız, Avusturya’ya hiçbir tehdit ile karşılaşmadan gidip kolaylıkla geri dönmüş olsa bile bu, kanalın hiçbir arka plan açıklaması yapmaksızın, ya da en azından göç etmek zorunda kalmış Suriyelilerin büyük çoğunluğunun, özellikle kadın ve çocukların gerçekliğinden ve acılarından bahsetmeksizin haberi sunabileceği anlamına gelmemektedir.

Deyrizorlu Nazir, 2012’de diş hekimliği eğitimi gördüğü Tishreen Üniversitesi’nde siyasi olarak aktif olduğu için gözaltına alındı. Bugün Göttingen’de yaşamaktadır. “Kanal, insanların gözaltında, işkencede öldüğü ya da kaybolduğunu da, yani Suriyelilerin göç etmek durumunda kalmasının yüzlerce sebebini de açıklayan bir hikâye üretmeliydi. Suriyelilerin çilelerini anlatan gerçekçi bir hikâye… İnsanlar, 13 milyon Suriyelinin turizm için, başka kültürleri tanımak için ya da şarkı söylemek için göç etmediğini bilsinler diye… Benim Suriye’ye dönüşüm haberin anlattığı gibi kolay ve güvenli olmayacaktır, hatta Esad’ın devletin tüm yetkilerini, güvenlik güçlerini ve askeri kurumlarını gasp ettiği ve insan hakları ihlalleri yaptığı mevcut durumda geri dönmem imkânsız. Aynı baskıyı yapan Rusların, İranlıların ve Hizbullahın varlığından bahsetmiyorum bile.”

Videoyu şu anda Dresden’de yaşayan Layla’ya gösterdiğimde, “Suriye’ye geri dönemem, akrabalarımın çoğu işkence gördü ve tutuklandı. Onlardan birisi utancından eldiven giyiyor çünkü güvenlik şubedeki işkenceciler tırnaklarını söküp parmaklarını kırdı. Bunu, haberi gören bir Almana nasıl açıklayabilirim ve onu bu haberin gerçeği yansıtmadığına, yani Esad, Ruslar ve İranlılar iktidarda oldukça geri dönemeyeceğimize nasıl ikna edebilirim?” dedi.

Deutsche Welle’in haberi, Nour’un öyküsü Şam’da yaşanan gerçekliğe ters düşmektedir. Suriye İnsan Hakları Ağı (SNHR), Mayıs ayında Şam ve çevresinde en az 25 keyfi tutuklama belgeledi, Haziran’da ise bu sayı 112 tutukluya ulaştı. Tüm vakalar kuruma ulaşmadığı için, bunlar muhtemelen gerçek sayılardan daha düşüktür. Şam kırsalındaki Duma şehrinde “Al Hijaria” ve “Abd al-Raouf” mahallerindeki evlere rejim güçleri tarafından 40’tan fazla baskın düzenlendi, bu baskınlarda rejim ordusu saflarına katılmayan yaklaşık 30 genç erkek tutuklandı. Benzer baskınlar başka yerlerde de düzenlenmiştir.

SNHR’ye göre, rejim Şam’ın banliyölerinde yaşayanlar dâhil olmak üzere kendisi ile sözde “uzlaşma anlaşması” imzalayan bölgelerde güvenilir bulunan kişileri takip etmeye devam etmektedir. SNHR ve diğer insan hakları örgütleri, bu yılın başından beri Şam ve çevresinde 684 keyfi tutuklama vakası belgelemiştir.

Deutsche Welle yalnızca bu gerçekliği değil, ayrıca Alman hükümetinin Suriye hakkındaki durum değerlendirmesini de görmezden gelmektedir. Almanya, Suriyeli mültecilerin geri iadesine dair moratoryumu uzattıktan sonra 11 Haziran’da yayınlanan bildiride, Almanya Dış işleri Bakanlığı açıkça, “ister sayısız milis ya da onların kontrol noktaları yüzünden ister bu milislerin ya da birçok istihbarat örgütü aracılığıyla onları Suriyelilere karşı kullanan rejim ile bağlantılı milislerin ellerindeki silahlar yüzünden Suriye’de mülteciler için hala birçok risk bulunmaktadır,” ifadesinde bulundu.

Deutche Welle ‘in yaptığı haberciliğin verdiği zarar oldukça ciddidir ve Suriyeli Mülteciler için hayati tehlike oluşturabilir. Bu durum “geri dönüşün güvenli” olduğu gerekçesiyle Şam’dan gelen 3 mültecinin sığınma talebini reddeden Danimarka Göçmenlik Bürosu’nun kararı ile örneklendirilebilir. Bu karar yanlış bilgiye dayanmaktadır ve bunun gibi haberler benzer durumlarda işleri daha da kötüleştirecektir.

Almanya’ya kabul edilen mülteciler karşılaştıkları konukseverlik ve gördükleri destek için oldukça minnettar olmuştur. Araştırmamız mültecilerin çoğunun bir gün Suriye’deki evlerine geri dönmek istediğini onaylıyor. Fakat onların güvenli ve onurlu bir şekilde evlerine dönmeleri için, Suriye’deki durumda çok önemli ve temel değişiklikler olması gerekmektedir. Göç etmek durumunda kalmış Suriyeliler dâhil olmak üzere, tüm vatandaşların yaşama, güvenlik, mülkiyet, özgürlük gibi haklarını garanti altına alacak bir siyasi bir çözüm sağlanmalıdır. Bu şartlar şuan Suriye’de mevcut değildir ve geri dönüş gerçekleşmeden önce bu konuda güçlü bir uluslararası garanti gerekmektedir. Suriyeli mülteciler için savunulamaz bir pozisyon yaratan Deutche Welle’in haberinde olduğu gibi sahte bir gerçekliği teşvik etmek, büyük acılar çeken hâlihazırda savunmasız olan bir gruba karşı düşmanlığı arttırıyor ve yalnızca mecburi dönüş diyebileceğimiz bir şeye katkıda bulunuyor. Deutche Welle’in hatasını kabul etmesi ve ölümden kaçarak Almanya’ya gelen ve güvenli bir şekilde evlerine dönebilmekten çok uzak olan Suriyeli mültecilerin yaşadıkları hakkında bir haber yaparak adaleti sağlaması gerekmektedir.  Ancak, DW editörlerinin sorumluluklarını kabul etmeleri pek olası görünmüyor. Bu metni İstanbul’daki muhabiri aracılığıyla DW editör ekibine, haberin diğer yüzünün de sayfalarında haber yapılmasını talep ederek gönderdik. Aldığımız tek yanıt sessizlikti.

[1] Gerçek adı değil. Kedisine ve ailesine karşı yapılacak muhtemek tehditlere karşı kimliği gizli tutulmuştur.